Yabancı Dili Artık 'Ezberlemeyin', Onu Bir Oyun Olarak Görün, Yeni Bir Dünyanın Kapılarını Aralayın
Siz de yabancı dil öğrenmenin gerçekten çok zor olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Kelime kitaplarını eskittiniz, dilbilgisi kurallarını ezberlediniz, ama gerçekten konuşmaya gelince zihniniz bomboş kalıyor, kalbiniz hızla çarpıyor. Çok fazla zaman ve çaba harcamamıza rağmen, sık sık yerimizde saydığımızı ve o 'akıcılık' hedefine ulaşmanın çok uzak bir ihtimal olduğunu hissediyoruz.
Peki ya size en başından beri yanlış düşündüğümüzü söylesem?
Yabancı dil öğrenmek, kesinlikle sıkıcı bir sınav değil, daha çok devasa bir açık dünya oyunu oynamaya benziyor.
En sevdiğiniz oyunu düşünün. İlk ne yaparsınız? Önce temel kontrolleri ve kuralları öğrenirsiniz, değil mi?
Bu, kelime ve dilbilgisi öğrenmemize benziyor. Bunlar önemli, ama sadece oyunun 'başlangıç rehberi'dir; bu dünyada hareket etmenizi sağlayan temel becerilerdir.
Ancak, oyunun asıl keyfi hiçbir zaman rehberde değildir.
Asıl keyif, başlangıç köyünden çıktığınızda başlar, o geniş haritayı özgürce keşfetmeye başladığınızda ortaya çıkar. Çeşit çeşit 'NPC'lerle karşılaşırsınız, onlarla konuşur, yeni olay örgülerini tetiklersiniz; gizli 'Paskalya yumurtaları' (easter eggs) bulur, bu dünyanın arkasındaki kültürü ve tarihi öğrenirsiniz; hatta bazı 'yan görevler' alırsınız, örneğin yerel bir yemek yapmayı öğrenmek ya da altyazısız bir filmi anlamak gibi.
Her konuşma girişimi bir 'seviye atlama' fırsatıdır. Yanlış konuşursanız ne olur? Sorun değil, oyunda bu en fazla 'bir damla can kaybetmek' demektir. Tekrar denemeniz yeterli, bir dahaki sefere sadece daha güçlü olursunuz. O sözde 'başarısızlıklar' ve 'mahcup edici durumlar', sadece oyunun bir parçasıdır ve oyunu bitirme yolunuzdaki vazgeçilmez deneyim puanlarıdır.
Ancak birçok kişi, 'başlangıç köyünden çıkma' adımında takılıp kalıyor. Eğitimleri ezbere biliriz, ama 'can kaybetme' korkusuyla keşfetmeye ilk adımı atmaktan çekiniriz.
Dili, ancak mükemmel bir şekilde ustalaşıldığında kullanılabilecek bir 'bilgi' olarak görüyoruz, oysa o, bağlanmak ve deneyimlemek için bir 'araçtır'.
Peki, bu oyunu nasıl 'iyi oynayabiliriz' mi?
Cevabı basit: Artık 'öğrenmeyi' bırakın, 'oynamaya' başlayın.
Mükemmellik saplantısından vazgeçin ve süreçteki her denemeyi ve hatayı kucaklayın. Amacınız her kelimeyi ezberlemek değil, bildiğiniz birkaç kelimeyle gerçek bir sohbeti tamamlamak, en basit bir selamlaşma bile olsa.
Cesurca o dünyaya adım atın ve oradaki 'karakterlerle' etkileşime geçin. Birçok kişi şöyle diyecektir: “Ya yanlış söylersem, ya başkaları anlamazsa, ne kadar da utanç verici olur.”
Hayal edin ki, eğer bir 'gerçek zamanlı çeviri' sihirli eşyanız olsa, ki bu size ilk günden itibaren bu yeni dünyadaki herkesle engelsiz iletişim kurma imkanı verseydi, ne olurdu?
İşte Intent gibi araçların size sunabileceği deneyim tam da bu. O, sohbet uygulamanıza yerleştirilmiş bir 'simultane çeviri' büyüsü gibidir; bütün çekingenliği ve tereddüdü atlamanızı sağlayarak doğrudan en heyecan verici maceraya dalmanızı ve dünyanın dört bir yanındaki arkadaşlarınızla rahatça sohbet etmenizi sağlar. Siz ifade etmeye odaklanırken, o doğru bir şekilde aktarır.
Bu yüzden, dili artık ağır bir ders olarak görmeyi bırakın.
O, yeni bir dünyaya giden bir haritadır, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine haritası. O yabancı kelimeler yol işaretleri, o karmaşık dilbilgisi kuralları, ve tanıyacağınız insanlar, deneyimleyeceğiniz kültürler ise nihai hazinedir.
Şimdi, kitapları bırakın, oyununuza başlayın.
Bir sonraki büyük maceranız, belki de sadece bir 'Merhaba' uzaklığındadır.