Yabancı dil 'öğrenmiyorsunuz', yeni bir dünya keşfediyorsunuz.
Hiç böyle hissettiğiniz oldu mu?
Kelime ezberlemek, gramer çalışmak için çok zaman harcadınız, telefonunuza birçok öğrenme uygulaması indirdiniz. Ama fırsat geldiğinde, ağzınızı açamadınız. Onca zaman İngilizce, Japonca, Korece öğrendiniz... ama sonunda hiç bitmeyecek bir angarya gibi hissettiniz.
Sorun nerede?
Belki de en başından beri yanlış düşündük. Dil öğrenmek, aslında bir sınav değil, bir keşiftir.
Hayal edin, bir dil öğrenmek, hiç gitmediğiniz yabancı bir şehri keşfetmek gibidir.
Kelime kitaplarınız ve dil bilgisi notlarınız, bir harita gibidir. Çok işinize yarar, ana yolları ve ünlü yer işaretlerini gösterir. Ama sadece haritaya bakarsanız, şehrin nefesini asla hissedemezsiniz.
Peki ya gerçek şehir nedir? Köşe başındaki mis gibi kokan kahveci, ara sokaklardan gelen müzik, yerel halkın yüzündeki o eşsiz gülümseme, sohbet ederken kullandıkları o imalı şakalar. İşte bunlar, şehrin ruhudur.
Birçoğumuz yabancı dil öğrenirken, elinde harita olan ama şehre girmeye cesaret edemeyen gibiyiz. Kaybolmaktan (yanlış konuşmaktan), alay edilmekten (telaffuzun yanlış olmasından) korkarız. Bu yüzden otelde kalmayı (konfor alanımızda) tercih eder, haritayı tekrar tekrar inceleriz, ta ki ezbere bilene kadar.
Sonuç ne oldu? "Harita uzmanı" olduk, ama "gezgin" değil.
Gerçek dil ustaları, cesur kaşiflerdir.
Haritanın sadece bir araç olduğunu, gerçek hazinenin işaretlenmemiş ara sokaklarda saklı olduğunu bilirler. Haritayı bir kenara bırakıp, meraklarıyla yola çıkmaya isteklidirler.
- Sadece 'elma' kelimesini ezberlemekle kalmazlar, aynı zamanda yerel pazarları gezip oradaki elmaların tadının gerçekten nasıl olduğunu denerler.
- Sadece 'merhaba' ve 'teşekkür ederim' öğrenmekle kalmazlar, ilk başta sadece el hareketleriyle bile olsa, insanlarla cesurca konuşmaya başlarlar.
- Sadece gramer kurallarına bakmakla kalmazlar, o ülkenin filmlerini izler, şarkılarını dinler, sevinçlerini ve üzüntülerini hissederler.
Hata mı yapmak? Elbette hata yapacaklardır. Kaybolmak mı? Bu zaten sıradan bir durumdur. Ama her hata, her kayboluş, eşsiz bir keşiftir. Yanlış yol sorduğunuz için harika bir kitapçı keşfedebilir; yanlış kelime kullandığınız için karşınızdakinin iyi niyetli bir kahkahasına neden olabilir, bu da anında aranızdaki mesafeyi kapatır.
İşte dil öğrenmenin gerçek zevki budur – mükemmel olmak için değil, bağlantı kurmak içindir.
"Bu kitabı bitirmeden konuşamam" takıntısından vazgeçin. Gerçekten ihtiyacınız olan şey, hemen yola çıkma cesaretidir.
Elbette, tek başına keşif yapmak biraz yalnız ve korkutucu olabilir. Peki ya aranızda bir köprü kuracak, yerel halkla ilk günden itibaren cesurca iletişim kurmanızı sağlayacak sihirli bir rehber olsaydı?
Şimdi, Intent gibi araçlar tam da bu rolü üstleniyor. Cebinizdeki anlık çevirmeniniz gibidir, dünyanın dört bir yanındaki insanlarla sohbet ederken gramer kaygılarını geçici olarak unutup, karşı tarafın düşüncelerini ve duygularını anlamaya odaklanmanızı sağlar. Bu bir hile değil, maceranıza başlamanız için 'ilk biletinizdir' ve en zor adımı atmanıza yardımcı olur.
Dili bir duvar olmasına izin vermeyin, bir kapı olmasına izin verin.
Bugünden itibaren, düşünme şeklinizi değiştirin. Amacınız bir sözlüğü bitirmek değil, ilginç bir insanla tanışmak, altyazısız bir filmi anlamak, kalbinizi çarptıran bir şarkıyı dinleyip anlamaktır.
Dil yolculuğunuz, fethedilmesi gereken bir dağ değil, keşfedilmeyi bekleyen bir şehirdir.
Hazır mısınız, keşfinize başlamaya?